İran-İsrail anlaşmazlığı nasıl başladı?
Esad’ın devrilmesi, Gazze’de Hamas liderinin zayıflatılması, Lübnan’da
Hizbullah’ın etkisinin azalması ve nihayetinde İsrail’in İran’a saldırmasıyla
başlayan yeni Orta Doğu kaosu; Orta Doğu’da Batı emperyalizmin iştahını
kabartan, tarihi ve doğal imkanlarını kendi egemenliği altına alma çalışmaları
emperyalizmin güç zehirlenmesinin göstergesidir.
İran Şah’ı Pehlevi döneminde, 1948’de kurulan İsrail’i, ilk tanıyan devletlerden
biri, aynı zamanda ABD’nin en büyük müttefiklerinden İran’dı.
Yeni kurulan İsrail Hükümeti İran ile ilişkileri iyi tutuyordu.
1979 İran İslam Rejimiyle iktidara gelen Humeyni “İsrail emperyalizmini”
reddetmesi üzerine yeni kimlik inşa etmeye başlamış, İsrail pasaportlarını
tanımama gibi işlemler yapıyordu.
Hatta İsrail’in Tahran Büyükelçiliğini ele geçirerek Filistin Kurtuluş Örgütü’ne
tahsis ederek, Filistin davasını kendi davası olarak görüyordu.
İran Rejimin Lübnan gibi bazı bölgelerde, Filistinlilerin yanında gerilla savaşına
destek verme gerekçesi İsrail düşmanlığını besliyordu.
Bu dönemde Tahran’da Filistin halkı için geniş çaplı yürüyüşler düzenlenmesi
İsrail’in düşmanlığını tetikliyordu.
Bu gelişmelerle birlikte Irak’ta Saddam Hüseyin’in varlığı tehdit oluşturuyor ve
1990’a kadar İran-İsrail ilişkisi normal seyirde devam ediyordu.
Hatta 1980-88 İran-Irak Savaşı’nda ABD silahlarının İran’a yönlendirilmesinde
katkısı olan İran-Kontra yapılanmasına İsrail’in önderlik ettiği anlaşılmıştı.
Şii kimliğiyle Sünni ve Arap ülkelerinin baskın olduğu İslam dünyasında yalnız
kalan İran, düşman saldırılarına uğramamak için stratejiler geliştirdi.
Bunlar, silahlı eylemler gerçekleştiren Hizbullah gibi örgütlerden oluşuyordu.
İran’ın direniş hareketi olarak nitelendirdiği ağ Lübnan, Suriye, Irak, Yemen’e
kadar alanlarda etkindi.
İran- İsrail arasında zamanla resmi olarak üstlenilmeyen eylemler söz
konusuydu.
İsrail’in açıkça düşmancıl eylemlerden kaçınmasına rağmen, İran’a karşı savaşan
üçüncü ülkelerdeki gruplara finansal destek veriyordu.
Hizbullah liderinin öldürülmesinin ardından, 1992’de Buenos Aires
Büyükelçiliği’ne yapılan saldırı örtülü olarak iki ülke düşmanlığını azdırmıştı.
İran’ın bilim insanlarına yapılan suikastlardan İsrail sorumlu tutuluyor fakat
İsrail’e kabul ettirilemiyordu.
Yine zaman zaman insansız hava araçları ve füzelerle İsrail’e saldırılar
düzenleniyordu.
Suriye iç savaşıyla, İran’ın Suriye’de gruplara destek vermesi İsrail ile ilişkileri
geriyordu.
Yine zaman zaman İki ülke, Kızıldeniz ve Basra Körfez’inde gemilere yapılan
saldırılarda birbirilerini suçluyorlardı.
Birinci Dünya Savaşı sürerken İngiliz ve Fransız’ larla gizli yapılan, daha sonra
Rusya’nın ifşa ettiği 1916 Skyes-Picot Anlaşması’yla Orta Doğu için hazırlanan
plan yer yer uygulama alanı bulmuş ve 2. Skyes-Picot planının devreye girmiş
olma olasılığı da göz önüne alındığında Orta Doğu’da, yeni çatışmaların,
paylaşımların, insanlık dramlarının yaşanacağı günlerin yakın gelecekte
bitmeyecek seviyede olacağını düşündürüyor.
Nihayetinde İsrail’in, nükleer silahlanma sebep gösterilerek ABD’nin kuruluş
yıldönümü olarak belirtilen tarihte saldırı düzenlemesini birlikte okumak
gerekiyor.
ABD Başkanı Trump’ın İran’a, ’anlaşma yapması için şans verdiğini, onlara
yapmaları gerekeni söylediğini ama yapmadıkları’ gerekçesiyle başlayan
saldırıların, gereğinin yerine getirilene kadar da sürerek devam edeceğinin izahı,
Orta Doğu Gazze sonrası bir yeni kaosun daha kucağına itilmiştir.
Nükleer silahlanmadan men edilme ve yeraltı zenginliklerinin işletmesini ele
geçirme düşüncesiyle Batı emperyalizmin teslimine karşı çıkılması, yüz yıllık
Orta Doğu için planlanmış sınırların gerçekleştirme hevesi, çağın en medeni
ülkeleri üzerinden yürüyen insanlık vahşeti, yürekleri yakan sessiz çığlıklar,
sınıfta kalmış insanlık…….
-Bir deli kuyuya taş atmış, bin akıllı çıkaramamış.